22 Ekim 2011 Cumartesi

Üstad Risale-i Nur'u bulanın güneşi bulduğunu neden söylüyor?

Sual:
Üstadımız "bir dustür" diye başlayan kısımda; Risale-i nuru bulanın güneşi bulduğunu diğerinin ise mum olduğunu söylüyor!
Şimdi, biz hem güneşe davet edeceğiz, hem de mumdan muhafaza edilmeli mi diyeceğiz?
Elimizden gelse, herkesin nur talebesi olmasını arzu etmiyor muyuz?
Hatta, hariçteki bütün meşrebler, meslekler nura gelse, biz onlara hayır bir kısmınız gelmesin, yine eski vazifeleriyle iştigal etsinler mi diyeceğiz?
Eğer, asli istiyaç nur hizmeti tarzındaysa buna herkesin el atması icab eder. Diğer noktalarda zaten gerekli eserler telif edilmiş, onların üzerinde ayrıca ciddi bir ilmi teksif zaruri midir?
Mesela istanbulda mahmut hocaefendinin grubuna giden bir komşum var. Yıllarını Arapçaya veriyor, ben istiyorum ki Risale-i Nur çalışsın, Nurun hakikatleriyle etrafını tenvir etsin. Çünkü ihtiyaç bu alandadır. Bugün fıkhi bir alanda olan sıkıntıları nur talebesi olan bir çok insan da Allahın izniyle hallediyor.
Üstadımız diğer cenahtaki insanları, eskide olan sermayeleriyle birlikte Risale-i Nura davet ediyor, yoksa sizin vazifeniz o olanda siz orda durun dediğini bilmiyorum?

Cevap:
Evvela, "Üstadımız bir dustür diye olan kısımda Risale-i nuru bulanın güneşi bulduğunu diğerinin ise mum olduğunu söylüyor!" demişsin.

Evet doğrudur. Lakin, maksat fehm olunandan farklıdır.
Birincisi, Risale-i Nur iman mesleğidir. Elbette sair imana ait meseleleri izaha çalışanlara göre güneş hükmündedir.

Büyük alimler kader meselesinde boğulurken, Risale-i nur bir kaç sayfada 7 yaşındaki çocuğa bile anlatıyor ve anlamasını sağlıyor.

İşte Risale-i Nur imana dair meseleler temas etmiş tüm alimlerin fevkindedir. Elbette güneştir.

ikincisi; Asrı nazara almak lazım.

Eskide imana ilişilmiyordu. Teslim kafi idi. Hem inkar cehaletten geliyordu. İzalesi kolaydı.

Bu asırda inkar ve küfür fenden geliyor, cehaletten değil, bilimden geliyor. Elbette onlara eski usul imani izahlarla mukabele etmek mümkün değildir.

Alim bir kafire tarikat dersi ile yada fıkıh öğreterek imana sokamazsınız. Lakin, Risale-i Nur'daki eczalar en mütemerrid, deha, alim kafirleri dahi susturabilir.

O zatlara ancak Risale-i nur ile mukabele edilebilir. Elbette kıyas yapılsa ehl-i tarikin bu kafirlere karşı silahları; bilgileri Risale-i nur güneşinin yanında sönük bir mum ışığı gibi kalacaktır.

Saniyen; "Elimizden gelse herkesin nur talebesi olmasını arzu etmiyor muyuz?" demişsin.
Hayır! asla böyle bir şey yok. Davamız Nur talebesi sayısını artırmak değildir. Davamız iman davasıdır. İman kurtulsun hangi cemaatte olursa olsun fark eder mi?

İmanın kurtulması için Risale-i Nur talebesi olmak icbarı yoktur. Lakin, -bu asırda-Risale-i nur eczalarının hakikatlerini kullanmak mecburdur
Dedik ya, bu asırdaki hücumlara ancak Risale-i nur ile mukabele edilir.

Bir tarikatçi kardeşin Risale-i nur'dan istifadesi, Nurcuların fıkıhtan istifadesi gibidir. Bir rekabet yoktur. İki meslekte biribirine muhtaçtır.

Salisen; "Hatta hariçteki bütün meşrebler, meslekler nura gelse, biz onlara hayır bir kısmınız gelmesin, yine eski vazifeleriyle iştigal etsinler mi diyeceğiz?" denmiş.

Mesele farklıdır. Bir kişi Nurdan istifade etse mesleğini bırakması icab etmez. Onların mesleği İslam, bizim imandır. Biri birisiz olmaz.

Hem, herkez İslam mesleğini bırakıp, iman mesleğine girse, her halde Nurcular o meslek ile iştigal etmek zorunda kalırlardı.

Zira, o meslek boşluk kaldırmaz. Dolduracak birileri bulunur.

Rabian; "Eğer, asli istiyaç, nur hizmeti tarzındaysa, buna herkesin el atması icab eder." deniliyor.

Hayır, esas ihtiyaç, Nur mesleği tarzında hizmet değildir. Asıl ihtiyaç, Nur eczalarına herkezin muhtaç olduğu bilincini harici mesleklerede anlatmaktır.

Değerli kardeşim, Nur Mesleği bir iman mesleğidir. Nur mesleğine dahalet olmadan da imani meseleler öğrenilebilir.

Şuna benzer.

Ben PVC doğrama işi ile ilgileniyorum. Müşterilerimin de bu işlerden anlamasını istiyor ve o mesleğe dahil olmalarını istiyorum.
Ne kadar abes kaçtı değil mi?

Evet, kemiyet değil, keyfiyet, kalite önemlidir. Bir işe çok kişi karışsa karıştırır. Böyle mühim bir hizmeti ne kadar az ve kaliteli kişiler ifa etse daha iyidir.

Şimdilik bu kadar.

Muhabbetle

21 Ekim 2011 Cuma

Bu devirde siyasi meseleleri herkez biliyor, Bana ihtiyaç yok

Sual:Bediüzzaman “Bu devirde siyasi meseleleri herkez biliyor, bana ihtiyaç yok” sözü ile neyi kastetmiştir.

Bu hususta benim Risale-i Nur'dan aldığım ders şudur;

1)Risale-i Nur dinin siyasetten üstün olduğunu ve din adına siyaset yapılamıyacağını öğretir. Ve din adına siyaset yapanları anlamak için halklara formüller verir.

2)Bir milletin kemalatını İslama, insanlığa hizmetkar etmesi gerektiğini ,milliyetin dinin üstünde tutulamıyacağını ve menfi milliyetçiliğin bölücülük olduğunu ima ederken, halkların bu cereyanlara teveccühünü önlemek amacı ile mücadele eder ve milliyetin siyaset üstün olduğunu ve siyasete alet edilemiyeceğini ve milletçilerin demokrasiye hizmetkar haline getirilmesi için talimler verir.

3)Hürriyet-i şer'iyeyi talim etirir. Hürriyet için Cumhuriyet ve demokrasiye sahip çıkılması gerektiğini öğretir. Zira, Hürriyet imanın hassasıdır. Hürriyetin olmadığı yerde imanı tahkike götürmek mümkün değildir. Bu 3. madde her Risale-i Nur talebesinin mutlak umdesidir. İstibdatın mutlak reçetesidir.

4)Siyasetin, sadece bir araç olduğunu ve amaç yapılmaması gerektiğini, ve ancak, siyaset ile İslam'a hizmet edilebileceğini öğretir. Siyasetin İslam'ın bindenbiri olduğunu ve bu binde birlik kısmında hata yapmanın İslam'a bir zararı olamıyacağını bilakis zararın siyasi tercihi yüzünden bir zata hain , işbirlikçi, imanısız gibi sözlerle yaftalanmaması olduğunu, bazı imanlı zatların siyasi tercihinin yanlış olabileceğini ve bazı münafıkların kendi taraf olduğumuz siyasi oluşumun cenahında yer alabileceğini ve bu durumun siyasi dürbünle fark edilemiyeceğini ve bu tür hususlarda iman dürbünü ile bakıp, uhuvveti ve ihlası korumanın önemi anlatılır.
Bir kardeşine özellikle meslekdaşına ve hatta belki meşrabdaşına siyasi fikri yüzünden buğz dahi etmemeyi öğretir. Kaldı ki onları zem etmenin hükmü nerde?

5)İttifak edilecek ve ittihad edilecek meseleler gösterilir. Ehven-ü şerde ittifak ve fikr-i hürriyette ittihadı tavsiye eder. Meşvereti mutlak zaruret olduğunu öğretir, teşvik eder.

6)Siyasette mutlak faydanın mümkün olmadığını bu yüzden ehven-ü şer demek olan zararı en az olanın tercih edilmesi gerektiğini öğretir.


İşte ben Risale-i Nur'da bu dersleri almışım ve bu istikamette gitmek gayretindeyim. Siyasete, siyasi parti üyesi gibi değil, ehven-ü şer nazarı ile bakarak, talim ve tarif tarzında yaklaşıyorum.
Oysa, maalesef, bazı kardeşlerin siyasete siyasi parti üyesi imiş gibi, siyasi partilerin biribirlerini ilzam etmek niyeti ile "her yol mübah" zihniyeti ile yaklaştıklarını ve İslam'ın binde 999 cüzünde isabet etmiş bir camaati dahi tekfir edebildiğini, menfur ilan edebildiğini, o kardeşine veya cemaatine akla hayale gelmez hakaretlere girdiğine müşahid olmuşum.
Hatta imanı birinci derecede önemli ilan ederken ve iman konusunda yüzbinlerce faydası varken ve bu konularda hiç bir hatası yokken o cemaate aynı meselekte olması rağmına savaş ilan edebildiğini gördüm.

Korktum "siyasetten ve şeytandan Allah'a sığındım"

İşte, Üstad'ın "zaten, bu devirde siyasi meseleleri herkez biliyor, bana ihtiyaç yok" derken muradı, siyasi bir fırkaya üye imiş gibi muhalefetin hatalarını ön plana çıkarıp, taraf olduğu siyasi fırkada gördüğü kemalatları, fikr-i hürriyet namına değilde siyasetçi edası ile savunmasına ve bu sebebten siyaset bataklığına saplanma tehlikesini görmesi yüzünden ve yukarda yazdığım prensiplere zarar olur kaygısı ile söylediğini anlıyorum. Siyasetin bu bataklıklarına kardeşlerimizin ve halkın düşmemesi için talim ve tarif prensibi ile hareket edilmesinin menfi siyaset olmadığına kani oldum.

Muhabbetle