17 Ağustos 2009 Pazartesi

Ailesi olan okusun

Her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti dahi kendi evidir. Eğer ahirete iman o evin mutluluğuna hükmetmezse, o aile bireylerinin herbirisi, şefkat ve sevgisi derecesinde acı endişeler ve azaplar çeker. O cenneti, cehenneme döner veyahut geçici ve asla tam tatmin vermeyen eğlenceler ve sefahetlerle aklını uyutur. Devekuşu gibi avcıyı görür, kaçamıyor, uçamıyor. Başını kuma sokar, ta görünmesin. Başını içki gibi maddelerle gaflete sokar, ta ölüm ve sevdiklerinin yok oluşunu ve sevdiklerinden bir gün ayrılacağını ve hatta sevdiklerinin her vakit çeşitli tehlikelerde gördüğü halde onları koruyamama korkusu onu görmesin. Deli gibi, kısa ve geçici acı hissini iptal için bir çare bulur. Çünkü, mesela anne, ruhunu feda ettiği evladını daima tehlikelere maruz gördükçe titrer. Ve babasını ve kardeşini eksik olmayan belalardan kurtaramayan evlatlar, daim bir keder, bir korkaklık hisseder. Buna kıyasen, bu dağdağalı,gürültürlü, kararsız hayat-ı dünyeviyede, o mes'ut zannedilen aile hayatı çok yönden saadetini kaybeder. Ve kısacık şu dünya hayatındaki ilişkiler ve yakınlık dahi, hakiki sadakati ve samimi ihlası ve ard niyetsiz, kinsiz ve hatta çıkarsız bir hizmeti ve sevgiyi vermez. Ahlak o nisbette küçülür, belki söner. Sorumluluk duygusu iptal olur. Koca karısına, karı eşine; kardeş kardeşe, anne ve baba evladına, evlad ana-babasına sorumluluğunu görmezden gelir. Yutar. Kafasını sorumsuzluk kumuna gömer. Ailesine karşı sorumluluğunu düşünmek istemez. Düşünmediği vakit o sorumluluk ortadan kalksın ister. Nefsi hep bahane bulur, kendini haklı görmek ister. Çocuklar gibi traji-komik bahanelerle ailesine sorumluluğunu yerine getirmememenin suçunu başkasına atar.
Eğer ahirete İman o eve girse, birden ışıklandıracak. Ortalarındaki ilişki ve şefkat ve yakınlık ve sevgi, kısacık bir zaman ölçüsüyle değil, belki ahiret evinde, ebedi saadette dahi o ilişkilerin devamı ölçüsüyle samimi hürmet eder, sever, şefkat eder, sadakat eder, kusurlarına bakmaz gibi ahlak yükseklenir. Hakiki insana layık saadet o evde parlamaya başlar. Çünkü ahirete iman eden kişi bilir ki; eşi ve evladı sadece bu dünya imtihangahında geçici emanetler değil , sonsuz hayatta her türlü zevk ve lezzeti beraberce yaşayacağı nimetler ve emanetlerdir. Bunu bilir ve sorumluluğunu ifa eder. Ailesinin mutluluğunu kendi keyf ve mutluluğunun önüne koyar. Ailesinin rızkını içkiye kumara sarf etmez, sefih arkadaşları ile heba etmez. Bilir ki helal dairesi geniştir keyfe kafidir. Haram girmez ve ailesini harama sokmaz. Evladı ile oyun oynamayı ve eşi ile beraberce keyf etmeyi en güzel sinema filminden daha yüksek, yüce ve keyifli görür. O ev cennet bahçelerinden bir bahçeye döner.

Heyhat! Bir eve ahirete iman girse vaziyet nasıldır? Kendi bir dirhem keyfi için ailesine hayatı zindan edenin hali nasıldır? Üstelik bu gibi gafilleri bir dinle hep haklı oldukları iddiasını duyacaksın. Sinek kanadı kadar önemi olmayan meseleleri nasıl büyütüp hem kendine hem ailesine dünyayı nasıl zından ettiklerini göreceksin.

Keyfinden Başka Düşünmediği Halde Vatanseverlik Taslayanlar!

Hem herbir şehir kendi ahalisine geniş bir hanedir. Eğer iman-ı âhiret o büyük aile efradında hükmetmezse, güzel ahlâkın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet(koruma çabası ve arzusu), fedakârlık, rıza-yı İlâhî, sevab-ı uhrevî yerine garaz(kin), menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık(sadece kendisi için endişelenme), tasannu(yapmacıklık), riya, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır. Zâhirî(görünürde) âsâyiş ve insaniyet altında anarşistlik ve vahşet mânâları hükmeder; o hayat-ı şehriye zehirlenir. Çocuklar haylâzlığa, gençler sarhoşluğa, kavîler(güçlüler) zulme, ihtiyarlar ağlamaya başlarlar.

Buna kıyasen, memleket dahi bir hanedir ve vatan dahi bir millî ailenin hanesidir. Eğer iman-ı âhiret bu geniş hanelerde hükmetse, birden samimî hürmet ve ciddî merhamet ve rüşvetsiz muhabbet ve muavenet ve hilesiz hizmet ve muaşeret ve riyâsız ihsan ve fazilet ve enaniyetsiz büyüklük ve meziyet o hayatta inkişafa başlarlar.
Asa-ı Musa