Bir hastalıkta, bir problemde üç mertebe vardır. Birincisi, problemi görmek. İkincisi, teşhis koymak. Üçüncüsü tedavidir.
Ekseri olarak aydınlarımız problemi gösterir ve teşhis koyar. Lakin, tedavisi için lazım ilacı gösteren çok azdır.Teşhis tek başına tedavi unsuru olmadığı için tedavi mümkün olmaz ve problem büyür. İşte memleketimizde yığılan problemlerin temel sebebi bu küçük kaidenin usulüne uygun istimal edilmemesindedir.
Mesela, umum memleketimizin siyasi yapısından memnun değildir. Bu siyasi yapı münakaşaya, ayrılığa sebeb olmaktadır. İşte problemi gördük.
Peki, siyasi yapının mahiyeti nasıldır ki münakaşaya ve ayrılığa sebeb oluyor? Teşhis koyalım.
Birinci teşhis:
Bir bahçe düşünün, umum halk içine davet ediliyoruz. Bahçeden istifade hürriyeti veriliyor. Lakin,bahçeye bir zarar olur endişesi ile halk daima baskıya maruz bırakılıyor. Böyle yapmak acaba biçare halka bir eziyet olmaz mı? Biçareleri ateşe atmak için bir plan değil midir?
İşte, o bahçe hürriyet ve demokrasi ve laiklik manasında Cumhuriyettir. Herkez Cumhuriyete yemin ediyor. Ancak kendi muhalefet etse yemin kefareti lazım olmaz mı? Yani, halka deniliyor, dilediğin gibi hür yaşa. İbadet ve inanç özgürlüğüne sahipsin. Sonra çıkıp diyorlar "Ama, inancın böyle böyle olsun." Hatta bir kısmı ileri gidiyor "senin inancında başörtüsü yoktur. Madem sen başörtüsü takıyorsun, demek niyetin Cumhuriyeti yıkmaktır." Hatta bir kısmı daha ileri gidip " sen inancını özgürce yaşmak istemekle aslında bizim hürriyetimize vurumak niyetindesin", Buna Cumhuriyet denir mi? Peki, böyle yapanlar ettikleri ve kendileri bozdukları Cumhuriyet yeminine kefaret vermesi gerekmez mi?
İkinci teşhis ise şöyle olmak lazımdır:
Umum halk Cumhuriyet bahçesine davet ediliyor. Dilediği gibi istifade etmesi ve dilediğince yaşaması vaad ediliyor. Biçare halk inanarak bahçeye giriyor. Bahçede kıstırılan halka deniyor ki; işte sana dört kişi, işte sana ölçü; bunlardan birini seç.
Halkın seçeceği kişileri seçmek nasıl Cumhuriyet olur?
İşte o dört kişiden kasıt şudur.
Halkçılar
Milliyetçiler
Siyasal İslamcılar
Demokratlar
Sen hangisini seçsen o baskıcıların istediğini seçmiş oluyorsun. Ki onlar kendi bir kuruş çıkarları için halkın bin lira zararına razı oluyorlar. Halkın iktidara getirdiği hangi parti olsa onlara ait olduğu için iktidar hep onlardadır.
Peki bunu nasıl sağlıyorlar? Halka kendi ölçülerini vererek. Bunun için her iktidarları kendi medyasını kuruyor. Böylece halk oy verirken yine o müstebit zalimlerin istediğini seçmiş oluyor.
Peki verdikleri ölçü nedir? Teşhisini koyalım.
Ölçü, halkın değerlerini siyasete emanet ettirmektir.. Mesela, halka din duygularını ve dini hamiyetini din adına ortaya atılan Siyasal İslam paritlerine emanet etirliyor. Diğer tarafa yine halkın değeri olan Türk ve Kürd'ü siyasetine alet eden Milliyetçi partiler ve yine halkın değerinden olan Atatürk gibi şahsiyetleri siyasete alet eden partiler konuluyor. Siyasi tarafgirlik ve çekişme ile halk her partinin savunduğu değer kendisine ait iken düşman oluyor.
Hal böyle olunca, iktidara hangi parti gelse diğer halk değerini savuna parti taraftarlarını kışkırtmakla bir kaos, bir münakaşa ortamı oluşturuyor. İşte bundan beselenen kendilerinin bahçenin sahibi ilan eden o müstebitlerdir.
Peki bundan zarar gören kimdir? Halk ve değerleridir. Şöyle bir bakın: Dine en çok zarar din adına çıkan partilerce olmuştur. Erbakan hiç yoktan "benim başörtülü kızım üniversiteye girince rektör ayağa kalkacak" demese idi yasak olur muydu? Peki o sözü ona dedirten, sipariş eden kimdi? Yasağı başlatanlar kimdi? Hep o kendini cumhuriyet bahçesinin sahibi ilan eden değil mi?
Peki, Türk'e en çok zarar veren Kürdçü partiler mi yoksa Türkçü partiler mi? Kürde en çok zarar veren Türkçü partiler mi, Kürtçü partiler mi? Kendini bahçe sahiplerine teslim eden halkçı parti zihnyeti Atatürk'ü halkın değerlerine düşman gibi göstermekle ne yapmak ister? Atatürk'ü halka düşman edeceğini bile bile niye böyle hareket eder?
Bir husus daha varki şöyledir: Denecek ki, ama her iktidara gelen kendi adamları ile kadrolaşıyor. Hem madem her parti aynıdır niye kendi yandaşlarını iktidar partisine karşı kışkırtıyor.
Tek cevap vardır: Kendi kurdukları sistemin devamı için bu onlarca farzdır.
Daha pek çok teşhis konulabilir. Kısa keselim. Tedaviye geçelim.
Peki tedavi nasıl olacak? Reçetesi nasıldır?
Madem kendini Cumhuriyet Bahçesinin sahibi ilan edenler halkın değerlerini siyasete alet ettirmekle halka kendi ölçülerini dayatmakla, kendi istediği gibi idare ediyor ve madem gücünü halktan alıyorlar o gücü kesmek lazım. O gücü kesmek filan partinin iktidarda olmasını sağlamak ile olmaz. Çünkü, öyle bir sistem kurmuşlar ki hangi parti iktidar olsalar bu sistem içinde onların kölesi olacaklar. Kişilerin hiç bir zaman önemi olmamıştır. Kim gelse ya onlara hizmetkar olacak yada muhalefete düşecek , belki ölüdürlecek.
O zaman yapılacak şey halka siyasetin ne demek olduğunu anlatmak ve kendi değerlerini siyasetçilerin elinden kurtarıp kendi sahiplendirmektir.
Köylünün malı koyundur. Acaba köylüler bir çoban tutup en değerli malı olan koyunu ona teslim etse mi daha iyidir, yoksa her biri çoban olup sürünün başına geçse mi daha iyidir? İşte bizim değerli malımız dinimizdir, ırkımızdır, Atatürktür vesairedir. O zaman her birimiz her bir değerimize sahip çıkacağız. Değerlerimiz siyasetçilrin elinde oyuncak olmadığı için her fikir,ideoloji, inanç, ırk sahibi kendini güvende hissedecek ve kendi gibi inanmayana bir hürriyet verdiği takdirde o hürriyetin kendi inancına tecavüze sebeb olacağını düşünmeyeceketir. Zira, hür olan başkasının hürriyyetine ilişmez. Siyasiyunlarca tehlikede diye kışkırtılmayan hürriyet hiç kimseye zarar vermez.
Diğer bir husus şudur: Halka siyasetin dünya işlerini düzenleme sanatı olduğunu izah etmektir. Böylece siyasetçiden ne isteyeceğini bilir.
Bakınız, seçimlerde Erdoğandan istediler ki Baykala ağzının payını versin. Baykaldan da aynısını istediler. Halkın istediğini yaptılar. Hiç bir vaad ve icraat yapmadan kim daha iyi ağız payı verdi ise ona oy verdi.
Peki oy veren dedi mi? Ben senden ekonomi politikası geliştirmeni istiyorum, tarım sorunlarını çöz, turizmi canlandır, asayişi sağla.... Hayır hiç kimse böyle istemedi.
Elbette iktidarda olan iktidarını korumak için halk ne istiyorsa onu yaptı. Kömür dağıttı, para dağıttı, Baykala ağzının payını verdi.
Evet tedavi budur: Halk kendi değerlerini siyasiyunların elinden alıp kendi sahip çıkacak, böylece değerlere siyaset karışmadığı için tarafgirlik olmayacak. Tarafgirlik olmadığı vakit halk kendi fikrinin, inancının, ideolojisinin, milletinin, adamının tehlikede olduğunu düşünmeyecek, çatışma çıkmayacak.
Hem halk siyasetçilerin dünya işlerini düzenlemek için seçilmiş hizmetkarları olduğunu bilecek ve onlardan politika geliştirmelerini isteyecek.
Böylece o müstebitlerin halktan aldıkları gücü kesilecek.
devam ederiz inşaallah
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder